3 Ekim 2016 Pazartesi

ÖFKEDEN ÇILDIRAN BİR ANNENİN SESSİZ ÇIĞLIĞI

Yatmadan önceki tüm hazırlıklar yapılmış; gece mamaları yenmiş, altlar değiştirilmiş, evdeki tüm ışıklar söndürülmüş ve iki yetişkin, iki çocuk, çocuklar uyutulsun diye yatağa girmişler. O da ne? Ufaklık tekrar kaka yapmış. İşte şimdi delirme vaktidir. 
İnsaf! Saat gece ondan biri sizi uyutmaya çalışıyoruz. Oysa ki yatak havuzmuş Tarık için atlayıp atlayıp durduğu. Memiş'e ne demeli? Zır zır zırlayan bir çocuk, hiç susmayan. Aman Allah'ım bu çocuk hiç susmaz mı? Susmuyor işte. Bazen ağlasın, ağlasın ben hiç tepki vermeyeyim; kendi işimle uğraşayım diyorum. Ama olmuyor. Bazen de kucağıma alayım; evin içinde dolaştırayım da sakinleşsin diyorum ancak inanın ona bile enerjim kalmamış oluyor. Özellikle de akşam saatlerinde. Zaten akşam saatlerinde artık pilim bitmiş oluyor. 
İstiyorum ki akşam saat ondan sonrası benim olsun. Ama ne mümkün. Uyumuyorlar. Şu işi bir türlü beceremedim: Saat dokuzda uyutmayı. Bazen diyorum ki sabah yedide uyandıracağım sizi. Bakalım sonra akşam bu kadar geç saate kadar uyanık kalabiliyor musunuz? Ama tabi ki onu ben de yapamıyorum. Erken kalktığımda, onlardan önce, bir saat, sessizliğin tadını çıkarmak daha keyifli geliyor. Kimi zaman kitap okuyorum o muazzam vakitlerde, kimi zaman salondaki köşeme oturup pencereden işe gidenleri, servis bekleyenleri yani insanların güne başlamalarını izliyorum ya da sessizce kahvaltı hazırlıyorum eksiksizce, hiç bir şeyi unutmadan, meyveli filan. Böylece güne sakin başlamış oluyorum.
Güne sakin başlayıp, sakin devam etmek kural olsa keşke. Daha kahvaltı masasında bitmeyen kahvaltı tabaklarıyla çıldırarak devam ediyorsun güne. Şu da bir gerçek ki, bitmeyen kahvaltı tabaklarına çıldırmayı bırakalı epey oldu. Çünkü "yediği kadar" deyip güzel canımı üzmüyorum. Tabi ki kafanıza takmamanız gereken şeyler kahvaltı ile sınırlı değil.
Sırayla gelen, sıra bile değil aynı anda ancak sırayla değiştirilen kakalar, çişler faslı var ki bu, gün içinde periyodik olarak devam ediyor zaten. 
"Beni bu güzel havalar mahvetti" dizelerinin bir de bir anne tarafından anlamı var ki şöyle: Hava güzel olunca mecburen dışarı çıkılacak. Çünkü çocuklara laf anlatılmaz. Böylece dışarıya çıkan iki çocuk annesini perişan etmeye yeter; adeta canını çıkarır bu güzel hava. Çünkü gözler faltaşı gibi, tenis maçı izlercesine bir o yana, bir bu yana bakmaktan, kollar bir onun yönünü, bir bunun yönünü çevirmekten, bacaklar bir ona, bir buna koşmaktan, ağız bir ona, bir buna bağırmaktan bitap düşmüşken hangi güzel havadan bahsediyorsunuz Allah aşkına?
Bir de bunun eve dönünce banyo faslı var. Yemek faslı var. En güzeli de uyutma faslı var. Ancak bol oksijen çocukları çarpıyor mu nedir? Yoruldukça uyumuyorlar, uyumadıkça yorulmuyorlar diye giden anneye saç baş yolduran bir süreç işte.
Sonuç olarak, uyuyorlar; geç de olsa, güç de olsa uyuyorlar. Şimdi en büyük zafer annenindir. Zaferini istediğin gibi kutlayabilirsin ey anne! Ben bu sefer kağıdı, kalemi elime alarak kutladım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder