30 Mayıs 2016 Pazartesi

BİZ BÖYLE İYİ MİYİZ?

Hayat su gibi akıp giderken, insan hızla yaş alırken zamanın bu acımasızca akışına ne dur denebiliyor ne de bu hızlı akışın çoğu zaman farkına varılabiliyor. Sonra insan gençken zaman hızlı aksın istiyor zaten. O zaman hayaller bir an önce yetişilmesi, varılması gereken hedefler olarak görülüyor. Varılınca her şeyin istikrarlı olacağı, zamanın o anda duracağı, ütopik bir dünya hayali zihinleri süslerken, koştura koştura yaşanıyor gençlik günleri. Sonra zaman geçip de yaş kemale erdiğinde sindire sindire yaşayamadığın o gençlik günlerini buğulu gözlerle izler oluyorsun gözlerinin neminde. Hiç olmazsa bugünlerim içime sinsin diye çabalarken bu sefer tek başına olmadığını anlayınca bir telaş sarıyor birden. Çoğalmışsın; çoğaldıkça da sorumlulukların artmış. Ya ben? Benim hayallerim.. Onlar şimdi ulaşılması imkansız, ikinci plana atılmış hayat gayeleri olmamalı değil mi? Hem ben ben olmadıktan sonra nasıl anne olurum ki? O yüzden önce ben derken aklım da gönlüm de aslında yine çocuklara en mutlu en anne olmak için tüm bu çaba.
Velhasıl son günlerde hem hayallerimle hem de sorumluluklarımla nasıl yaşarım diye düşünürken, etrafta bir mutlu ben, bir de mutlu çocuklar görmeyi hayal ederken buluyorum kendimi. Sonra bağda bahçede, evde oynayan iki mutlu çocuk ve yanı başlarında yazan, okuyan bir mutlu anne görünce işte bu diyorum. Yazar mutlu anne, oynayan mutlu çocuklar.. Hayallerim bundan ibaret.. Düşünecek, tasalanacak çok da bir şey yok aslında. Sadece yazmak, beklentisiz.. Zaten mutlu olmak da beklentisiz olmayı gerektirmez mi?
Sonra gençlik hayalleri de insanın kendini tanımadan kurduğu rüyalarmış. İnsanın kendini
tanıması da en zaman alanmış. Meğer ne kadar da değerliymiş. İnsan kendini tanımadan, dolayısıyla mutlu olduğu işi yapmadan geçirdiği ömrü adeta zayi oluyormuş. O yüzden biz böyle iyiyiz hem de çok..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder