11 Ekim 2016 Salı

BİT KADAR!

Bir güne odaklanmak; sadece o güne kilitlenmek; bütün bir haftayı o gün gelsin diye geçirmek, sonra o gün gelince planladığın şeyi yapamamak insanı ne kadar acıtır bilir misiniz? Bir de o planladığınız şeyi yapamamanızın nedeni hastalık vs. gibi önünüzdeki bütün bir haftayı etkileyecek bir olaysa, o haftaya dair kurduğunuz tüm hayaller suya düşmüş ve adeta yaşama sevinciniz kalmamışsa gerçekten ne yapacağınızı şaşırırsınız. Artık tek dileğiniz bu sıkıntıların geride kalacağı, bu sıkıntılara gülüp geçeceğiniz günlerin gelmesidir. Bir de bu işin paranoyaklaşma kısmı var ki o anlarda içiniz sıkılır, terler adeta kafanıza ateş basar ve nefesiniz kesilir. Sonra bir an gelir "yok ya geçecek mutlaka" dersiniz. Bir umutlanır; bir karamsarlığa düşersiniz.
Kaygılarınızla çevrenizdekileri de bunaltmaya başlarsınız. Ama onlardan çok azı bunaltmalarınızı alttan alır; sizi teselli etmeye çalışır. Diğerleri ise çekip gider. 
Benim gibi takıntılı bir bünyeye sahipseniz bu dediklerim çok küçük meseleler için bile söz konusu olabilir. Yeter ki mevzuu sizin hassas olduğunuz bir konu olsun. En iyisi kafa dağıtacak bir uğraş bulmak. Mesela, içinde bulunduğunuz hafta için planladığınız, ancak istemediğiniz söz konusu olayın vukuu bulması ile ertelediğiniz planları bir bir devreye sokabilirsiniz. Ya da yeni planlar yapıp kafanızı dağıtmanın yolunu bulmalısınız. Aksi takdirde, sıyırmaya az kaldı ruh halinde evde dolaşıp durursunuz.  Böyle anlarda ilginizi çeken bir kitap okuyabilir ya da film izleyebilirsiniz. O da olmadı; yemek yapın. En azından bir çorba karıştırın. Sonra çorbanın derinliklerinde kaybolup hayal kurun. Sezen Aksu'dan "Bir kedim bile yok"u dinleyin. Ama fazla duygusal şarkılara dalmayın; içinizdeki sıkıntıyı yazın. Sonra kendinizle dalga geçin. Derdinizi küçümseyin. En önemlisi de bu. Daha beterlerini düşünün. Onların yanında sizinkisi ne ki? Bit kadar!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder